Film Kritik (Taxi Driver)

“Bence birisi bu şehri alıp klozete atmalı ve üzerine sifonu çekmeli.”

    Merhaba; Yedinci Sanat Sinema Kulübü’nün değerli takipçileri, bu yazıda Ustalara Saygı Kuşağımızın bu dönemdeki ilk filmi olan Taxi Driver’ı ele alacağız. Kuşağımızın adına yaraşır gerçek bir usta Martin Scorcese’in belki de en etkileyici, en hafızalara kazınan eseri olan Taxi Driver 1976 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanmış ve 4 dalda Oscar adayı olmuştur.



     Taxi Driver, çürümüş, itici, kasvetli dünyanın insanlarını kahraman edinen Film Noir (Kara Film) türünün ‘yerinde’ bir örneğidir. Geceleri kronik uykusuzluk çektiği için taksi şoförlüğü yapmaya karar veren Travis Bickle (Söylemeden geçmeyelim, Travis’e hayat veren Robert Deniro da bu rol için 1 ay boyunca günde 15 saat taksi şoförlüğü yapmıştır.)  Vietnam Savaşı’nın izlerini hala taşıyan, yalnızlığa alışmış ve kendisini ahlaken tertemiz -bir nevi din adamı olarak- gören bir savaş gazisidir. Geceleri sokakta gördüklerinden son derece rahatsız olan Travis, kirlenen dünyayı temizlemekle görevlendirir kendisini. Bunun için iki yol izleyecektir. İlk olarak bir senatör adayının seçim kampanyasında çalışan, takıntılı bir şekilde bağlandığı Betsy’i kullandığını düşündüğü Senatör Palentine’e bir suikast düzenlemeyi planlar. “B Planı” ise 12 yaşında bir fahişe olan Iris’i satıcısı Matthew’den kurtarmaktır. Travis’in gözünde politikacıların ve kadın satıcılarının bir farkı yoktur. O yüzden ya politikacı öldürülmelidir ya da politikacının dönüştürülmüş olduğu kadın satıcısı. 

     Travis ne kahramandır, ne de kötü adam. Hem iç dünyasında hem de dış dünyada arada, arafta kalmıştır. Toplumun yozlaşması burada da kendini gösterir: Travis gibi biri, tüm yaptıklarına rağmen bir yerde halk kahramanı olmuştur. Şu haldeyken “sözde ölümünün” kendi elinden olması, nefret ettiği kapitalist sistemin sonunun da düşünürlerce kapitalizmin kendi elinden geleceğinin öngörülmesiyle bağdaşabilir. 

     Hep eğlenceli ve renkli olarak gösterilen New York şehrinde o dönemde yaşanan büyük çöp grevinin filme yansıtılması, filmin atmosferini destekleyen en önemli olgulardandır. Martin Scorcese ise bunu şöyle ifade eder: “Taksi Şoförü’nü çektiğimiz sırada ‘New York Bir Yaz Festivalidir.’ diye bir slogan vardı. Doğrusu biz de filmi yazın çekmiştik ama baktığımız yerde gördüğümüz hiç de bir yaz festivaline benzemiyordu.”

     Uzun süre hatırda kalan replikleri, müzikleri ve kullanılan çekim teknikleriyle ‘kült film’ olmayı yıllar önce başarmıştır Taxi Driver. Scorcese’in “Sinema, çerçevenin içinde ve dışında olanların bütünüdür.” tanımlamasından yola çıkarak, yedinci (sonuncu) olarak anılan sanat dalı olan sinemanın iç ve dış dünyamızdakileri ifade etmekteki işlevini bu filmle bir kez daha görmüş olduğumuzu düşünüyor ve iyi seyirler diliyorum.

Yazan: Sümeyye Karahan

1 yorum:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.